30 Haziran 2009 Salı

ÖSS MOLASI

Öncelikle, Öss yüzünden sözlerimi yerine getiremedim. Ama bunun bir iyi yanı oldu; üniversiteye girersem daha iyi zaman harcarım diye düşündüm. Ne kadar katılırsınız bilemem. Öss sonrası yazıp tekrar eski haline dönmeyi düşünüyordum. Ama bu sefer de denizde çadır kurduğumuz işletmeci, interneti bağlatmayınca bu aylarda da yazamıcam. Ama korkmayın(ne de korkarsınız ya) kafamda şöyle planladım: Denizde iken gene arada kağıda yazıp biriktiricem. İzmir'e geldiklerim de Blog'a koymayı düşünüyorum. Her şey işletmeci yüzünden. Neyse biz bu bilgilendirme sonrası yazımıza dönelim. Bu yazıda; Öss'ye hazırlanırken, ders dışında bir eğlence olmadığı için, nelerden eğlendiğimi yazacağım.
Çişimi yaparken, çişimin üzerine tükürdüm.
Saate bakarken, yelkovan ile akrep'in yerini değiştirdim. Böyle olsaydı o vakitte ne yaptığımı düşündüm.
Çay içerken, bir şeker kristalinin çayın tadını ne kadar değiştiriyor diye onlarca deneme yaptım.
Sabah dershaneye gidecekken son kez tuvalete girip çıktıktan sonra, tam kapıyı çekerken tekrar aynayla yüz yüze geldiğim anda kendimi 2 saniyeliğine Michael Jackson'a benzettim. Sonra gene Gökçen'e dönerek, öss malzemelerimi alıp, ayakkaplarımı giydim.
Metal müziğe ara vererek sürekli TSM ve THM dinledim.
Her gün yatarken, acaba şu anda (TSM sanatçılarından herhangi birisini düşünerek) ne yaptığını merak ettim. Cevap bulamadım.
Her gün, her dişimi fırçaladığımda, diş macununun üzerindeki 14 günde beyazlık yazısını gördüğümde, ÖSS için ne kadar uzun bi süre diye düşündüm.
Her otobüse bindiğimde, keşke dershane 90 dakika içinde neden bitmiyor diye kahroldum.
Otobüste pencere kenarına oturup, elime a4 kağıdına, saçını gördüm yazıp, yandan geçen arabaların içindeki türbanlılara yazıyı göstermek istedim.
Otobüste öğrenci kimlik kartını isteyen şoförlerle, konuyu dağıtıp; "Ne kadar yakışıklı olduğunuzu biliyor musunuz, bu halinizle kim bilir kaç kızın kalbini yakmışınızdır." diyerek öğrenci kartını göstermemi engelleyemedim.
Dershaneye giripte hocaların bana merhaba demesine karşılık sana da diyerek, yerin dibine girdim.
Dershanedeki öğretmenlerin, neden geç kaldın sorusuna, sen niye beni beklemedin sorusunu sordum. Dövüyordu.
Beşiktaş şampiyon olmasına rağmen sınıfta bi tane beşiktaşlı vardı. O da kadroda Şifo Mehmet var sanıyordu.
Hocanın derste sürekli ders anlatmasına karşı, sınıfta herkesin sıkılmasını fırsat bilerek, hocam çok konuşuyorsunuz, anlamıyoruz dedim. Hoca 3 saniye sustuktan sonra, tekrar konuşmaya başladı.
Dershane bitmesinden bi gün önce, ders işlemediğimiz için, ders birim ücretini istedim. Vermediler.
Tarih öğretmenimizin derse 20 dakka geç geldi diye, ders birim ücretinin yarısını istedim. Onu da vermediler.
Sonra her derse girerken öğretmenleri uyarıp, derse zamanında girmeleri için "Hocam para yazıyor, hadi derse" diyerek ikna ettim.
Olasılık konusunu çalıştıktan sonra, her ders çalışmamda: "Acaba bu konudan soru çıkmaması için kaç kere Öss'ye girmem gerektiğini" kendimce bulmaya çalıştım. Sonuç mu? Öss'de çıkçak diye korkmuştum. Bulamadım. Çıkmadı da.
Ne yaptığımı öğrendiniz. Bundan sonra, denizde yazı yazıp, Balçova'ya geldiğimde blog'uma koyacağım. Tam anlamıyla geri dönmeye altmış küsür gün kaldı. Nice beğenmelere. Bana iyi tatiller.

3 Mart 2009 Salı

BÜYÜK ÖZÜR

İlk öncelikle, sözümde durmadığım için özür diliyorum. Sebebine gelince; sadece erteledim yani takrar çalışmalara başlayacağım ama öss çalışmaları bitince yada bakarsınız benim sağım solum önüm arkam belli olmaz arada bir canım sıkılmıştır öss kasmaktan, bakmışsınız ki yazı var[a-ah(bület ersoyca okuyunuz)]. Ama olmazsa dahi. Haziran 14den sonra çok daha düzenli yazacağıma söz verir, ellerinizi öperek arz ederim. Hayran kitlem çok olduğu için (bana bir şeyler oluyor sanki) bi açıklama yapayım dedim. Bu arada şunu anladım ki, yazınca yazmayı özlediğimi anladım.
Bu arada bülent ersoy'a teşekkürlerimizi bildirmeyi unuttuk.

3 Şubat 2009 Salı

MAHALLE MAÇI

Küçükken, ben, abim, onur abi top oynamaya sokağa çıktık. Beni direk kaleye sokacakları için hiçbir tartışmaya gir(e)miyordum. Direk kaleye alırlardı zati. Sebebi için, çok zayıfsın işte herhangi bir faulde yaralanırsın derlerdi. Ki doğru, yolda koşarken bile takılmadan bir yere düştüğüm çok oluyordu.
Aşağı sokağa gittik. Maç için arkadaş bulduk ki maç bir mertebeye sahip olsun. Adıda mahalle maçı olsun diye herşeyin cabası.
Bizim takım, biz ve bizim sokaktan bir kaç kişiden daha oluşuyordu.
Maçta mahalle maçı, iki takımda aynı mahalleli, sokakları aynı ama adı mahalle maçı. Aramızda, farklı mahalleden olan hiç kimse yok.
Maç başladı, "maç yeni başladı hemen gol olmaz, sıkılmayım kalede de bari burnumu kurcalıyayım" diye parmağımı burnumun içine sokacak olurken, yüzümün sağ yanından top geçmiş. Farkında bile değilim. İşime o kadar konsantre olmuşum. Elim burnumdayken  önden alnıma abimden gelen "lan, godoş çek elini burnundan. Sümük sevdan yüzünden gol yedik." tokatıyla elim burnumdan 3-5 gram hazineyle çıktı. Ancak, arkadan da, onur abiden gelen kafama "lan çek elini zirzop" tokadıyla, ağzımın elimi ham yaparcasına parmağımı kapması sayesinde irkildim. O anki sümüğün ekşi tadıyla yüzümü buruşturum. Çocuklukta, yemek yeme sevdasıyla ağzımda bir şey olunca hemen yutacaksın yoksa, çükün düşer korkusuyla, boğazımdan geçerkenki hissi sonrasında hiç birşeyi bir daha çiğnemeden yutmayacağım, isterse çüküm düşşün, gene de yutmucam dedim.
"Hadi len, gol saylanmaz, o sırada sümüğümle oynuyodum oğlum bi kere ben" diyerek itirazda bulundum. İtirazıma, kimse destek olmadı. 
Balkondan izleyen işi gücü olmayan teyzelerden birisi cırtlak sesiyle: "gidin kapınızın önünde oynayın" lafına çok sinirlenmiş olacak ki, abim: "teyze biz burda oturuyoruz ailecek, şu çamaşır asılı olan ev bizim" dedi. Cırtlak sesli teyzenin "utanmadan cevap veriyor, eğer o top bizim arabaya çarparsa, merdivenlerden iner, topunuzu alır, Testereli bıçakla batırarark patlatırım" sözüne elim burnumdayken, sesim hafiften genizimden çıkarak; "bu topu parayla almadık ki" cevabını verdim. Cırtlak  teyze de sıkılmamış olacak ki tartışmadan "Annen sana saygı nedir öğretmedi mi hiç?" sözüne karşılık olarak, aşağı sokak (mahalle) çocuğu, filozof gibi "teyze saygı ne demektir?.." sorusuyla, tartışmayı soru işareti bırakarak bitirdi.
Maçın sonları yaklaşıyordu (hava kararıyordu). Her an; "gökçe...nnn, gökçee...nnn ağbinide al hadi yemeğe" diye kelimeler zincirini duyabilirdik .
Beeeyler... heeeeyyy...... laaayynnn..... sözlerine hiç bi tepki alamadım maçtakilerden. Sustum. Gelen topu hayatta atamayacaksınız işte nehi nehi nehi... diye içimden emin emin gülüyordum.
Top, onların kalecisindeyken, enerjisini hiç kullanamayan çocuk tiz sesiyle: "Banada atın yaaa hiç bana atmıyorsunuz" diye serzenişte bulundu. Kaleci de attı topu ona. 
Tiz sesli, koşa koşa benim üzerime geliyordu, kimsenin üzerine baskı yapmaması sayesinde. Aramızda 5-10 metre kalmıştı ki... hakemin düdüğü çalıyor gibi bir ses  çıktı. "Gökçe...nnn, gökçee...nnn ağbinide al hadi yemeğe" sözlerinin hiç bir zaman değişmeyen sözlerdi bunlar.
Oyun durmuştu. Tekrar başladığında herkes yerini almıştı. Ve tiz sesliyle  karşı karşıya kalmama 2-3 metre kalmıştı ki, çocuk koşmayı bıraktı. Topun üzerine kapaklanarak zırlamaya başladı... 
"Ben gol atamıcam hiç bi zaman" diye zırlamasını devam ettiriyordu. Kimse başına gitmedi. Ben aşağı mahalleli çocukların birine: "akşam ebesi sende kilit" diyerekten iki baş parmağımı kenetledim. 
Zırlayan çocuk, biz eve gittiğimizde ne yapıyordu bilmiyorum ama hiçte umurumda olmamıştı. 
Yemekte, "anne, abim bana sümük yedirdi yaa.." ya giderek inceldi ta ki üç saniye sonra, "Sıs yemekte yaptığın muhabbete bak cık cık cık" lafına kadar. "Tamam" diyerek, sustum. Yemeğimi yemeye koyuldum.

31 Ocak 2009 Cumartesi

YU

Klavyenin üzerindeyken iki avucunu açtıktan sonra iki orta parmakta birbirine karşılıklı olarak, klavyeye bastırmasıyla ekranda "şuyhateşı5ĞUI93" gibi ifadelerin çıkmasından mutlu olan gereksiz bi kişi vardı bilgisayar başında. Bu şekilde sıkılmadan 10 dakka boyunca böyle uğraşan kişi benim. 
Sonunda, farklı şeyler deneye deneye 5 defa şift tuşuna art arda basınca çiyuu  sesini keşfettim. Bu sesi keşfetmemle, çok mutlu olmam bir oldu. 
O sırada lan gökçen, var ya bu sene öss kazık olacakmış deseler. Çiyu derdim kesin çiyu çiyuuu... Hadi oğlum bi çiyuu patlat da görsünler derdim heralde...
Ahanda elektrikler gitti. Tamda çi sesi çıkarken gitti. Yu çıkamadı dışarıya anakarttan. Bende durur muyum girdim tabi depresyona, ağıt okuyacak kıvama gelmişken, kafamın içinde yu sesini duydum.
Evet, bir aşkın başlangıcıydı.
Yu ile beraber, ne kadar da çok eğlenmiştik. Her, beş defa art arda şifte basmamdan sonra dışarıya sanki, şu gereksiz insanla dalga geçeyim diyerekten çıkıyordu. Oysa şimdi yanımda yok. Ne kadar da çok özledim. 
Acaba, ne yapıyordur şimdi? Düşünüyor mudur beni? Düşünüyordur, benim yu'cum değil mi mıcımıcımıcı... 
Hıı? nerden geldi o ses?.. 
Sen misin yu'cum nasıl da esir kalmışın o anakartın içinde öyle. Kurtarmamı ister misin? Nasıl yaa?.. Ben mi kestim ama elektriği. Tamam yu, bu kadar kötü olduğunu bilmiyordum. Beni böyle yüzüstü mü bırakıyorsun şimdi? mrmrmrmr diye titremeye başladı dudaklarım. Konuşma, yeter bu kadar. B... bu kalbi nasıl kırarsın sen?.. Peki öyle olsun, bir daha seni ünlem işareti çıkarmakta, soru işareti çıkarak dışında kullanmıycam işte.
... Sana da, anakartın içinde hayatını bulursun umarım. Hoşçakal.
YU'YA MEKTUP
Sen, beni terketikten sonra kendimi usb bellekle avutur oldum. Ama senin yerini tutmadı. Işıkları sevmiyorum, göz kırparak anlaşmak güzel değilmiş be yu. Keşke sende beni sevseydin. Benim ne kadar sade, yüzeysel bir insan olduğumu hatırlattın.

29 Ocak 2009 Perşembe

Bilgilendirme

Bir haftalık düşünmeden sonra siteyi açmış blunmaktayım. Siteyi uykusuz dergisi yazarları umut sarıkaya, fırat budacı ve  vedat özdemiroğlu'nun yazılarından ilham alarak bende yapabilir miyim diyerekten açtığım bir blog sayfasıdır.  İlk yazımı bir yada iki haftaya kalmaz yazacağımı belirtmek isterim. Eğer üç beş denemeden sonra yazamayacağımı anlarsam, bloğu kapatacağım. Yok baktım ki yorumlar yapabileceğimi gösteriyorsa eğer haftada bir ya da iki yazı yazacağımın göstergesidir. . . Eğer başarırsam ilerde daha farklı projeler geliştirebilirim. . . Umarım başarabilirim. . . Ve desteğinizi görebilirim. . . Amann... fazla konuştum ben kurdeleyi kesiyom hadi bakalım. Eee kesilmedi ya makası değiştireyim bi saniye. . . hah bu oldu. . . alkışları duyar gibiyim.